27 Ağustos 2011 Cumartesi

#2 - Diego Alfredo Lugano Moreno

2006-2007 sezonunun başıydı.. Luciano gibi yürekli bir savaşçının yerine gelmiştin.. Gençliğimizden dolayı futboldan çok anlamasakta, yinede Luciano gibi bu formaya saygısı olan ve bu forma için savaşan bir futbolcunun yerinin nasıl dolacağını konuşuyorduk.. Zira biz dünyanın en iyi futbolcularını değil, bu formaya dünyada en çok değer verecek futbolcuların peşindeydik. Fenerbahçelilik bunu gerektiriyordu.. Böylesini öğrenmiştik biz..



Öğrenmiştik ki, 3 senedir peşindeymişiz.. Geldiğinde de Güney Amerika'nın en iyi stoperi senmişsin, en iyi 2. oyuncusu seçilmişsin.. Çok sert oynarmışsın.. O kadar şeyi çabucak öğrenmiştik ama biz senin, formanı kutsal saydığını, o formayı giydikten sonra öğrendik be Diego.. Önce giydiğin 35 numaralı çubukludan, sonra giydiğin efsane 2 numaralı çubukludan..

İlk sezonumuzda Zico ile açtığımız yep yeni bir sayfada pek göze batmayan ama o sayfanın en büyük yıldızıydın.. O efsane galatasaray deplasmanında rakiplerin sahaya attıklarına rağmen, attığın golden sonra o tribüne doğru gitmenle yüreğimiz olmuştun.. Palermo maçında attığın golden sonraki sevincinle, o içinin içine sığmayışıyla yüreğimiz olmuştun sen bizim..


Oynadığın oyunu konuşmaya gerek yoktu.. Çünkü sen oynadığın oyunla değil, sahadaki "biz" oluşunla giriyordun kalbimizin en derinlerine.. Oynadığın üst düzey oyun, işin tuzu biberi, o ruhun bir sonucu oluyordu.. Fenerbahçe artık Avrupa'da bende varım demenin ilk adımlarını atarken, ligdeki kupa ne de çok yakışmıştı senin olduğun yere..


Yaşımız büyüyor, üniversiteye geçiyorduk.. Bize kutsal olarak öğretilen ve asla isim yazdırmadığımız formalarımıza, ismini yazdırmaya başlıyorduk.. Adımımızı attığımız her yere ismini kazıyor, işte bu adam bizim gururumuz, bu adam Fenerbahçe'nin gururu diyebiliyorduk..

Fenerbahçe tarihinin en efsane sezonlarından birisinin baş kahramanının, o sene tüm dünyaya bu takımın yüreğini ispatlayan birinin çaresizce elinden kayıp gitmesini bilirler mi sanırsın sen Tota? Bizim her seferinde, "Bu sefer şansımız yaver gitmeyecek galiba." diye yerimizden zıpladığımızda, içimizi rahatlatandın.. Her yüreğimiz ağzımıza geldiğinde, o rakiplere adım attırmayandın.. Hani o herkesin kıskandığı, hayallerini süsleyen o rakipler var ya.. Sendin onlara adım attırmayan.. Hani o mabed dediğimiz yerde defansa bir duvar ören yürek vardı ya.. O sendin işte.. Sen orada "Ekselansları Lugano" oldun.. Gönlümüzün "Ekselansı"..


Bir destan yazılırken, sen bu destanın en tepesinde olanlardandın..

Öyle ya, destan hep oynanan futbolla yazılmıyor.. Tarihe geçen futbolcularımız efsaneleşirken, hep arkasında iz bırakırlarmış.. Oynadığı futbolun yanında yaptıklarıyla..

Fenerbahçe düşmanları sadece saha dışında değildi.. Saha içinde düşmanlarımızda hiç bitmiyordu.. Futbolcusu, hakemi, teknik direktörü.. Say say, sonu gelmez.. Sen sert oynardın ama can yakmazdın.. Futbol oynardın.. Hırçındın, agresiftin ama haksızlığa karşı böyleydin.. Böyle olmalıydın.. Zira haksızlıklara boyun eğen bir oyuncu, nasıl olurda efsane olabilirdi? Nasıl olurda bizim sahadaki yüreğimiz olurdu?

Hatırlar mısın, yine bir galatasaray maçıydı.. Fenerbahçe düşmanlarının yine boş durmadığı zamanlar.. Fenerbahçe en iyi günlerini yaşarken, yine onu çekemeyenlerin çalıştığı sıralardı.. Seni oyunlarına alet edip, haksız yere atan bir hakeme sitemin vardı, hatırlar mısın Tota? Seni 3-4 kişinin zar-zor zaptettiği o anı hatırlar mısın? O başkaldırışı unutmak ne mümkün be Lugano.. Senelerdir bize sahayı dar etmeyi tek hedef olarak belirlemişlere karşı o gün seni niye zaptedemediler biliyor musun? Çünkü o gün, o deplasmanda, o hakeme yürüyen sen değildin.. Bizdik.. Fenerbahçe'ydi.. Fenerbahçe'nin taraftarıydı..


En keskin şekilde bizim gözümüzdeki değerinin yükseldiği sezondu.. Fenerbahçe'nin tanınmaz halde olduğu, insanların günden güne eridiği, herkese tepki gösterdiği anlarda, sahada o çubukluyu "taşıyabilen" 1-2 tane futbolcudan biriydin.. Herkesin küstüğü, herkesin futbolu terkettiği o sıralarda, yine isyan ettin tüm gidişata.. Kalpleri tekrar tekrar fethettin duruşunla..

Hiç unutmam.. Kocaelispor maçıydı.. Yine futbolcularımızın yuhalandığı, homurdanmaların zirve yaptığı bir maç.. Hani her maç sen bizim yüreğimiz, sesimiz oluyordun ya.. Bu maçta da sen bizim Basri Dirimli'miz olmuştun.. Sen o gün bizim "Mehmetçik"imiz olmuştun.. O gün sen formanı terle değil, kanla ıslatmıştın.. Bilir misin, o anı resimlemeyen kimse olmayınca o kadar çok üzülmüştüm ki.. Benim 102 yıllık kulübümün Mehmetçik'inin o anki halini yakından görememek, o halini görememek o kadar üzmüştü ki beni.. Bulmuştum ama anı.. Çıkarmıştım o videolardan resimleri birer birer.. Kimse bilmez ama ben sana söyleyeyim Diego.. O anın resmini şu an arasan her yerde bulursun ama senin o anını ölümsüzleştiren bendim Tota.. Bilir misin bunu? Yaptığın şeyin kıymeti o kadar büyüktü ki, bunu ölümsüzleştirmek benim olağan olarak zorunlu bir görevimdi.. O isimsiz kişi bendim işte..


Sen ne yaparsan yap, her gün yeni bir düşman çıkıyordu çubukluya.. Her gün yeni bir senaryo, her gün yeni bir tiyatro.. Hep başroldeydin sen.. Hele hele o fırsatçılar yok mu.. Seni millete çirkef diye milletin aklına kazıyıpta üstüne gelen o adiler yok mu.. Boş durmuyorlardı hiç.. Senin o hırsını, kazanma arzunu, takım için ortaya koyduğun yüreği, bu sevdayı kendi içinde kutsal sayışına bile çirkeflik adı veriyorlardı.. Kim bilirdi ki, gelipte senin karnını ısıracak kadar şerefsizleşecek bir adama karşı hakettiği dersi vereceğini? Seni zan altında bırakmaya çalışırlarken, kim bilirdi ki böyle bir olaya karşı bir futbolcunun yüreğinin yeteceğini? Biz biliyorduk Tota.. Senin bir yerlerden çıkacağını biliyorduk..


Bu kadar mutlu giden bir birliktelik, bu kadar çabuk mu bitecekti Diego? Hani gitmeyecektin? Herkes sen gideceksin diye yazıyor.. Hani sen bizim yüreğimizdin? Bak sana "efsanemiz" diyenler bile, senin bizi satacağını söylüyor.. Nerede kaldı adamlık? Nerede kaldı bu kutsallık? Kabul edilir bir şey mi bu Lugano?


Sana iyi şeyleri uygun görmeyenler, sana iyi şeyleri yakıştıramayanlar, yine çamurlarını atıyordu Tota.. Sen ise bir türlü ses çıkartmıyordun.. Çok öncesinde bu formaya sadık kaldığını ispatladığını öğrenmeme rağmen, sen konuşmuyordun.. Kimse bilmiyordu kaldığını.. Sen gitmiştin onlara göre İtalya'ya ama ben biliyordum burada kaldığını.. 

Çok kişiyle konuşuyorduk.. Herkes sen gideceksin diyordu.. Ben ise geldiğin günden, bugüne kadar yaptığım şeyi yapıyordum yine.. "YALAN!" diyordum.. Kalmalıydın be Tota.. Gidemezdin.. Bu kadar erken veda edemezdin.. Luciano'nun tadı damağımızda kalmışken, sende ağzımıza balını çalıp gidemezdin..

Biliyordum yüreğimiz olmaya devam edeceğini.. Hayır hayır, temenni değildi bu sefer.. Attığın imzayı, direkt olarak sana o imzayı attıranlardan öğrenmiştim.. Biliyor musun, bana o günkü mutluluğu ben hiç unutmadım.. Unutamamda.. Ben belkide heyecanlı şekilde ilk defa birilerini telefonla böyle aramıştım Tota, biliyor musun?

"Bu dünyayı yakarız senin için, şampiyonluk gelince!" dediğimiz sezondu.. Bu kadar iyi başlayan bir sezonun bu kadar kötü gitmesi ne kadarda acıydı değil mi? Peki biz eski Lugano'dan herhangi bir şey kaybetmiş miydik? Bu da soru mu! Böyle bir şeye kim ihtimal verebilir! O kadar iyi başlamıştı ki her şey. Her şey çok iyiydi ama birden kötü gitmeye başlamıştı her şey. Üstüne de sakatlığın eklenince tepe taklak olmuştuk! Peki bu kadar çabuk mu pes edecektik!

Tabi ki etmeyecektik! Sen, biz olduğun için her şeyi bir kenara bırakıp düştün yine yeşil çimlerin yoluna. Profesyonellik diye, başı ağrıdığında bile oynamayan futbolcular varken piyasada, sen sakatlığın geçmeden sahanın yolunu tutmuşsun. Demiştik ya, sen bizim yüreğimizdin! Nasıl izin verirdin bunca şeye! O gün sen eleştirilip, yerin dibine sokulmaya çalışılsan da birileri tarafından, yine transfer haberlerine ismin malzeme olsa da, yaptığın fedakarlığın değerini biz biliyorduk be Diego.. Farkındaydık yaptığının..


Sen yokken tehlike çanları çalıyordu.. Durumu bu sefer tamamen toparlamak için, hazır kıta döndün.. İyi başlamıştı ilk geliş anın ama unutamadım anlardan birisi daha gelip çatmıştı..

Gençlerbirliği deplasmanında yerimizi almıştık.. Kopma maçlarının yaşandığı sıralardı.. Fenerbahçe'nin yeniden dirilişinin yaşanacağı bir maçtı.. Son dakikalarında sonrasında "Fener gol gol gol, şampiyonluk geliyor!" tezahüratına dönüşecek, "Fener gol gol gol, şampiyonluk gidiyor!" tezahüratları yapılıyordu.. Olmamıştı.. Kıramamıştık şeytanın bacağını ve o maçı 0-0 tamamlamıştık.. Döndükten sonraki ikinci maçındı ve bu maçta da gol yememiştik.. Sen görevini yapmıştın.. Peki önemli olan bu muydu? İyi oynadın diye mi gönlümüzde yer edindin? İyi oynadın diye mi sana efsane diyeceğiz? Tabi ki hayır.. Sen o gün yine isyan ettin.. Sen o gün yine "BİZ" oldun.. Ama bu sefer maç sonrasında;


O dökülen gözyaşları, transfer olacağın kulübe gidemediğin için miydi? Yoksa 2-3 gün geç yatırılmış paran için miydi? Birileri hep bunu kurcalarken, o dökülen göz yaşlarının sebebini, seni gerçekten bilenlerden başka kim anlayabilir, "hissedebilirdi" ki.. O forma kutsaldı.. Bizim için kutsaldı ama senin içinde böyle olduğunu biz biliyorduk.. Başkasına ne gerek vardı, değil mi Diego?

Zira o göz yaşları öyle bir işledi ki kalbimize.. O lanet son maça kadar tek bir gol bile yemedik.. Tesadüf olamazdı o göz yaşlarından sonra oluşu.. Tesadüf olamazdı o gün o isyan.. Tesadüf olamazdı o, herşeye karşı çıkışın başlangıcı..

Dünya Kupası gelmişti.. Türkiye yoktu ama biz bu Dünya Kupası'nı izlerken niye heyecanlanıyorduk? İlgimizi çekmesede, niye bir takıma odaklanıyorduk? Hadi buna senin cümlenle sana cevap vereyim Diego.. "Uruguay'ın 4 milyonluk nüfusu var ama ben bu Dünya Kupası'na, arkamda 25 milyon Fenerbahçe taraftarının desteğiyle gidiyorum."


Uruguay altın çağını yaşarken, sen onların kaptanıydın.. "El Capitan"dın..

Dünya Kupası bitti, herkes yine kuyunu kazmaya başlamıştı.. Koskoca kupada 2. olan takımın savunmasıydın sen.. Herkesin ilgisini tabi ki çekecektin ama kutsal saydığın çubuklu seni bekliyordu.. Sen sessiz, sakin tatilini yaparken, herkes yine gideceğini sanıyordu.. Biz ise seni tanıyorduk artık "Cesur Yürek".. Senin gitmeyeceğinden adımız gibi emindik.. O kadar teklif gelse de, biz reddetmeden, senin reddedeceğini biliyorduk.. Yanılmadık.. Her zaman olduğu gibi..

Geldik en sonunda, bileğimizin hakkıyla, ligde 17, saha dışında daha fazla takıma karşı, "KANIRTA KANIRTA" kazandığımız şampiyonluğun senesine.. O kadar çok savaştık, o kadar çok dövüştük ki.. Bunu anlatmaya çalışmayacağım, çünkü ne söylesem eksik kalacak ve bu emeğe, bu alın terine saygısızlık olacak.. Söylenebilecek tek şey, sizin sahada her maçta akıttığınız ter, bizim tribünde iç saha-dış saha demeden verdiğimiz emek, dünyada hiç bir şeye değişilmeyecek kadar değerlidir.. Sen, geçmiş 4 senede olduğu gibi bu senede en büyük emeği verdin, yüreğini ortaya koydun.. Bu seneden, sanki işgal kuvvetlerine karşı oynar gibi oynayan Karabük'e attığın golle kazandığımız maçı, Giray'ın seni tutmasına rağmen engelleyememesi ve o golü atarak birilerine taktığın kapağı hiçbir zaman unutmayacağım..

Seni hep hırçın bildiler, hırçın bellediler.. Ama alakası yoktu.. Seni 3-4 defa görmüştüm ve konuşmuştum.. Sahada o gözleriyle, mimikleriyle rakibini korkutan o adam, aslında o kadar sevimliydi, o kadar babacan, o kadar delikanlıydı ki.. Adamdı, adam! Sadece seni görmek istediği gibi gördü herkes, hepsi bu.. Gerçeği görememeleri onların ayıbı oldu, gerçeği görüpte seni sevmek, yüreğimiz bellemek bizim acımız..

Yaptığın yardımları, iyi bir aile babası oluşunu, insanlığını hep kıskandım.. Seni çok sevenlerin sebepleri de belki böyle şeylerdi.. Senin samimiyetin, doğallığın, iyi oluşun.. Sen doğruları yaparken sana çamur atanları takmadan önüne bakışın ve savaşmaya devam edişin.. Bir ara galatasaray ile adının anıldığı sıralarda, senin adına söylenen "Lugano galatasaray'da forma giyecek kadar onursuz birisi değildir." sözüydü seni belkide..

Kimse seni merak edipte hiç iyi yönlerini araştırma zahmetine girmezken, biz senin bizim için her düşüncene hayrandık be Diego.. Bu formayı kutsal sayışını duyduğumuz anda gözlerimizin gururla doluşunu, böyle bir oyuncunun Fenerbahçe sevgisine sahip oluşunun sevincinden başka nasıl açıklayabiliriz?

Paragöz dediler senin için.. Hiç kimse bilmedi arkandan senin üstünden para kazanmaya çalışanları.. Hiç kimse bilmedi yaptığın yardımları.. Hiç kimse bilmedi senin bu ülkede, kendi ülkende ihtiyacı olanlara harcadıklarını..

Biz senin oyunculuğundan önce, adamlığını sevmiştik be Lugano..

Bu yazıda bile o kadar çok eksik şey var ki seninle ilgili anlatamadığım.. Onları da anlatmaya kalksam, heralde bir kitap yazmış olurdum..

Biz büyüklerimizden öyle bir Fenerbahçe terbiyesi aldık ki, o formaya öyle değer verdik ki.. O formanın arkasında hiç isim olmamıştı.. Taa ki, sahadaki bu yüreği görene kadar.. O formaların arkasında yine isim olmayacak.. Yeni bir sen, Fenerbahçe için isyan edecek, savaşacak yeni birileri gelene kadar.. O formayı kutsalı sayacak yeni birileri olana kadar..

Sağa sola ismini yazıyorduk-kazıyorduk hep.. Numaranı sıralara yazıyorduk.. Maçlarda savunma oynadığımız zaman seni örnek alıyorduk.. Ve bu blogu açarken verdiğim isim.. O da senden geldi be abi..

Bugün gitmek istemediğini yine biliyorum.. Bu yine bir temenni değil.. Biliyorum ben Tota.. Kimse inanmasın, ben tek kalayım, yine de biliyorum.. Bunu, istemeyerek yaptığını da biliyorum..

Ama en iyi bildiğim şey, seni başka forma altında görmenin üzüntüsünün fazlalığının da kelimelerle anlatılamayacağı.. Ben seni sadece futbolu bırakacağın zaman Sao Paulo forması altında görmeye hazırlamıştım kendini.. Kutsal saydığın değerlerden ötürü.. Başka hiçbir forma altında değil.. Bu ayrılık böyle olmamalıydı..

Sana güle güle de demeyeceğim.. Çünkü biliyorum ki, kalbinin bir tarafı hep bizimle olacak.. Bu birliktelik hiç bitmeyecek..

Biz seni gerçekten sevmiştik..


1 yorum: