13 Mayıs 2012 Pazar

Biz Yine Ölmedik

Herkesten, her şeyden çok inanmıştık. Yalan değil. Sene başından beri böylesine dik durabilmek zaten mucize değil mi? Bir mucize beklemiştik yine. Yine engeller..

Saha içinde olanları anlatmaya gerek yok. Öyle ya da böyle istediklerini aldılar. Aykut Hoca'ymış, hakemmiş, yaptıklarıymış, hepsi boş. Lig boyunca yapılan eyyamları geçtik, Süper Final'de bile niyetler belliydi. Savaşsan ne olacak, oyunu kurgulayanların kurgusu başkayken.. Her neyse..

Maçın özeti, Fenerbahçe taraftarının, maçtan sonra çevik kuvvetin Galatasaray'ı bir çembere alıp orta sahaya getirip, insanları tahrik etmesine rağmen, metanetli ve dik duruşuyla takımını çağırması, duyduğu gurur ve onur duygusunu onlarla paylaşmak istemesiydi. Teknik-taktik o kadar laf edildi ama bu sene bizden başka kim bu kadar direnebilirdi? 3 Temmuz'dan beridir Topuk Yaylası, havaalanı, hastane, adliye, Metris, Çağlayan derken, o kadar çok hafta içi deplasman maçı oynayıp yine takımı yalnız bırakmıyorken, bir sürü amatör şubedeki savaşçılarımızla her zaman beraberken, bu takımla birlikte bu kadar direnebilmek zaten bir mucize değil midir?

İlk defa da bu kadar sakinim. Kaçan şampiyonluğun üzüntüsünü yaşamıyorum. Hiç bir Fenerbahçeli bunu yaşamıyor. En sevmediğimiz takıma gitti diye üzülmemize fırsat bile vermediler çünkü. Bundan daha çok bir sürü uğraşmamız gereken şey var ki..

Olayları bilmeyenler var. Görmek istemeyenler desek sanırım daha doğru olur. Fenerbahçe taraftarı takımını çağırıp, bağrına basacakken, bizimle zoru olanlara karşı. Şampiyon olundu diye bir kişinin ses çıkarmamasına rağmen. Neyin tahriği bu? Takımımızı bağrımıza basmak suçsa, evet onuda biz yaptık. Yine Fenerbahçe diye haykırdık. Bunun karşılığı stadın dört bir yanına biber gazı atmak mıydı?

Telekom'da olanları izliyorum. İnsanları kışkırtan polisler ve bunlara karşılık vermeye çalışan taraftarlar. Tribünler biber gazına boğuluyor. İnsanlar koridorlara kaçıyor. Bu sırada koridora atılan gaz bombalarıyla yaşanan adeta bir can pazarı. Yaşlı amcalar, ufacık çocuklar, çaresiz kadınlar yürüyor önümden. Gözlerin yanmasını geçtim, bir süre sonra nefes almak imkansız hale geliyor. Önümdeki çocuğu ittiriyorum dışarıya doğru, belki canı yanıyor ama nefes alabilsin diye ittiriyorum, abi acıyor diye bağırıyor. Kendimizi dışarı atmamız ne fayda? Dışarıda hava var diye kurtulduk sanıyorken, dışarıda bir gaz bulutu var adeta. Bilenler bilir, Telekom'un iki girişi vardır ve arasında bir geçiş-koridor vardır. Bir köşe buluyoruz kendimize, temiz oksijen alabileceğimiz. Derken, önümüze atılan bir biber gazı daha. Kaçmaya çalışıyoruz, sola doğru koşuyoruz önümüze düşüyor, sağa doğru koşuyoruz bir tane daha.. Sanırım teröristler bile döşenilen mayınlardan kaçarken bu kadar zorlanmıyorlardır. Bir kapı kırılıyor ve okula giriyoruz. Okulda keyif çatan bir grup polis. Onlarada karışmıyor kimse. Herkes canının derdinde. Önümü göremiyorum ama bir tanesini tutuyorum kolundan, çek vur diye. Verilen cevap "estağfurullah". 2 dk burda nefeslenelim derken, burasıda biber gazına boğuluyor. Yine bir kaçış. Okulun bahçesinden çıkıp, sokağa geçiyoruz yine nefes almak için ama ne hacet? Bildiğiniz gibi, biber gazı.

Şunu başka bir yerde okusam, buraya gelmeden yazıyı bırakırdım ama dün orada olanlar bilir ancak bunların acısını. Bizim suçumuz neydi? Olay çıkarmayan taraftara rağmen, hamile bayanların, ufacık çocukların, yaşlı amca ve teyzelerin suçu neydi?

Sokaklar çatışma alanına dönmüş, helikopter tepemizden bizleri gözetliyor. Göremiyoruz ama belkide biber gazı sıkıyor, nitekim Nazlı'ya doğru yürüyüp, sahile inmişken, orada bile biber gazını çok yoğun şekilde hissediyor herkes ve caddeye doğru ilerliyor.

Polislere saldırılmış, arabaları ters çevrilmiş vs. vs. vs. Canlara kasteden polise karşılık, eli kolu bağlı ölümü mü bekleyecekti insanlar? Bu yapılanlar polise saldırı değil, insanların kendi canlarının derdine düşmesidir. Bu taraftar istese o köprü yolunda bekleyen rakip taraftarlara saldıramaz mıydı? Saldırabilirdi pek ala. Derdimiz kupa ve onlar mı peki? Değilse, hiç kimsenin bu olanları bizim üstümüze yıkmaya hakkı yoktur. Yıkmak isteyende buyursun; 3 Temmuz'dan beridir yüklenmediğimiz şey kalmamıştı, bunuda yüklenir bu taraftar.

İnsan sevdiği için canını verir. Dün, önce sahadaki takımımla, sonrasında bu taraftarın cesur yüreğiyle gurur duydum. Bizler bugün kendimizi sakınmadık, yine sakınmayacağız. Bizim elimizden başkanımızı, yöneticilerimizi, futbolcularımızı aldınız ama yüreğimizi alamadınız. Bizim yüreğimiz, silah doğrultan polise karşılık üstümüzdeki formanın armasıdır. Bizim yüreğimiz, gelirken belki de bu olacakların hiçbirini tahmin edemeyen Ziegler'in o armayı benimsemesidir, gözyaşlarıdır. O yüreği alamadınız, alamayacaksınız.


Bugün yine hayattayız ama yarın yine sizin karşınızda, o yürek için, o arma için canımızı vermekten çekinmeyeceğiz..

Not: Buraya bende annemin anneler gününü kutlama notumu düşeyim. Dün boynuma meşale düşüpte yanmasaydım belki bugün ona bugün hediyesini veriyor olacaktım ama once şeye ses çıkarmamasına rağmen, dünkü "yeter" sözü o yanıktan çok daha fazla incitti. Tartışsakta annedir, ne yapalım.. Yine de başımızın tacı.. Bugün değilde, başka bir gün veririz artık hediyesinide.. Anneler günü kutlu olsun..

Düzeltme: Şimdi aklıma geldi. Birinin elinde şişeyle su görmüştüm, yüzüne döküyordu. Hemen yüzümü suyun altına götürdüm. Görmeye başladığımda, suyu dökenin polis olduğunu gördüm daha sonra. Kenara geçtim, soluklanmak için. 2 dakika geçmedi ki, 15-20 metre öteden o polis, yine bizim tarafımıza biber gazı atıyordu. Biber gazı kafa artık hepimizde kafa yaptığı için, anca ayılıpta hatırlayabiliyoruz bazı şeyleri. Teşekkürler Türk  Polisi. O döktüğün suyun üzerine tatlı servisi yapar gibi attığın biber gazı için..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder