13 Eylül 2010 Pazartesi

12 Dev Yürek



Sizler için ne söylesek, ne kadar teşekkür etsek hepsi az kalacak. Buralara kadar inancınızla, yüreğinizle geldiniz. Belki 1 gün daha dinlenebilseydiniz herşey daha farklı olabilirdi ama bu rüya içinde sizlere teşekkürler. Emin olun ki, bugüne kadar o ay-yıldızlı formayı hakkını vererek taşıyan nadir oyunculardansınız. Bu başarınız ve ülkeyi sevince boğuşunuz, hiçbir zaman unutulmayacak. Yaptıklarınızın yanında ne söylesek az kalacak ama bu 70 milyon hep bir ağızdan aynı şeyi söylüyor;

TEŞEKKÜRLER 12 DEV ADAM!

Kayserispor 2-0 Fenerbahçe



Fenerbahçe kötü gidişe dur diyemedi ve haftayı malubiyetle kapattı. Aykut Kocaman'ın yanlışları vardı, takımın isteksizliği taraftarı çileden çıkarttığı gibi, hakeminde katkılarıyla diğer 17 takım için güzel, bizim için kötü bir hafta geçti. Amacım maçı anlatmak değil, maçla ilgili bazı detayları irdelemek.

Sürekli olarak tanıdıklarımı bir konuda uyarmaktayım ama herkes yine oyun oynarcasına kadrolar kurup, beklentilerle takıma yüklenmeyi görev edinmişçesine bir hava var taraftarda. Uyardığım konu ise takımın hafta içinde yaptığı antremanlar. Bir kadro kurulurken elbette kadro kalitesine bakılır ama hafta içi gösterilen oynama isteğide bir o kadar önemlidir. Şimdi buradan Aykut Kocaman konusuna geçebiliriz yavaşça. Aykut Hoca Santos'u elbette birazda yabancı sınırından dolayı kesiyor ama onu asıl kesiş nedeni, aldığı kilolar ve inanılmaz formsuz oluşuydu. Bunu çok kişi olumlu karşıladı ve doğru olanı buydu. Peki ya diğerleri? Bir Dia, bir Özer bu kadrodaki oyuncuları nasıl kesemez? Ön liberoda Cristian hiç yokları oynarken, en azından koşacak bir Gökay neden bu takımdan kimseyi kesemez?

Şimdi ortada iki ihtimal var. Bu takım 2 pas yapamıyor. Demek ki Aykut Hoca antremanda bu takımı yeterli şekilde çalıştıramıyor. Bu takım normalde tıkır tıkır top oynayabilir ama inanılmaz formsuz bir dönemden geçiyoruz diyelim. O zamanda Aykut Kocaman'ın ilk 11 içinde en az 3-4 tercihi çok yanlıştır. Yani iki ucu pislik bir durum.



Bu konu için ayrı paragraf açmak istedim. Aykut Hoca stoper almadı kadroya diye çok eleştirildi. Tabi ki yaptığı çok yanlış bir olaydı ama Selçuk hiç mi stoper oynamadı bu takımda? Deniz'in oynamadığı mevki kalmadı neredeyse ilk 11'de. Gıkını mı çıkardı? Elinden gelenin hep en iyisini yaptı. Bu konuda Aykut Kocaman'ın Selçuk'a güvenmesi hata mıdır? Ya da stoper oynayıp, oynamayacağını Selçuk'a sormadığını nerden biliyoruzda hemen eleştiriyoruz? Elbette bu tercihi tartışacağız ama geniş bakalım biraz olaylara. Temel futbol bilgisi olan bir futbolcu olsaydı orada, bugün 0-0 beraberlikle dönebilirdik İstanbul'a. Emin olun Stoch'u defansta oynatsak, o hataları yapmazdı çünkü  100x65'lik bir sahada nasıl ve nerede duracağını bilirdi ama takımda 8. sezonunu geçiren Selçuk, hala Lugano'nun önüne gelen topa atlayıp, yenilen gol esnasında Okan'ın tuttuğu adamı tutmaya çalışıp yerini boşaltmaya çalışıyor. Dile kolay, 8 sene. Göbekli bir bakkal amcayı 8 sene Fenerbahçe'de antremana çıkarsak, bir Selçuk kadar olurdu heralde. E peki futbolcu olan Selçuk ise neden en azından nerede duracağını bile bilmiyor? Hadi Selçuk böyle bir oyuncu, maç sonrası biz seni istemiyoruz diyip neden yollanamıyor? Biliyorum basit olmayacağını ve tüm zorluklarını ama 8 sene ümit besleyip, sabrettiğimiz adam yerine alt yapıdan gelecek bir genç kardeşimize neden sabretmeyelim ki?



Aykut Kocaman'ın takımı iyi çalıştıramadığı konusu üzerine yoğunlaşmak istiyorum. Antremanlarda herkes bilir ki, pas ve şut çalışmaları yapılır. Tabi futbolun biraz daha içinde olanlar, bu pas ve şut çalışmalarının çok şekilde yapıldığını ve çeşitlerinide bilir. Bizim takımımız sahada koordine bir oyun oynamadığı gibi yardımlaşma yönünden çok zayıf durumda. Koskoca dünya devi Barca'daki basit sistem şudur: "Pas at, boşa kaç, pas iste." Bu kadar basit bir olayı antremanda neden yeteri kadar futbolcuların kavramasını sağlayamıyoruz? Sağlayamıyoruz diyorum çünkü bunu yapmıyoruz. Yapamıyoruz değil, yapmıyoruz. Taç atılır, boşa kaçan yok. Mehmet ayağına top alır, boşa kaçan yok. Emre top alır, boşa kaçan yok. Lugano top alıyor, o bile ya Yobo'ya top atıyor, ya da ileri dolduruyor. Böyle bir sistem dünyanın neresinde kaldı? Herkes ileride Niang topu kapsada, Stoch ile birşeyler yapsa diye bekliyor ama mahalle maçına çıkmıyoruz ki biz. Bu pas ve takım içi koordinasyon çalışmaları yapılmadığı sürece, toparlanma sürecimiz uzayacağı gibi, takım daha bir dağınıklaşır ve ilerisi içinde gerçekten bu eksileri silmek çok zor olur.

Bir diğer mesele ise duran top meselesi. Herkes gibi gol atamadığımızdan şikayet etmeyeceğim. Duran top konusuna yeteri kadar antremanlarda çalışmadığımızdan bahsedeceğim. Trabzon maçında Mehmet'in kendi kalemize attığı golü inceleyin, eğer sektirse arkasında 3 tane boş Trabzonlu var. Glowacki'nin attığı golde, yine 3 Trabzonlu 6 pas içinde bomboş. Kayseri maçına geliyorum. Bu maçtada her korner ya da duran top kullanılışında 2-3 kişi mutlaka boş kalıyor. Allah korusun bir sektirsek, karambol filan değil, direk gol olacak. Artık karambol diye bir olay kalmadı çünkü bizim takımda. Maç öncesinde yapılan taktik antremanlarda, bunların yapılması lazım normal şartlar altında. Herkesin oyuncu paylaşması, hiç olmazsa rastgelede olsa boşta olan adamların paylaşılıp tutulması lazım ama takımda tık yok bu konuda. Bu kritik antreman eksikleri bize Avrupa'ya mal oldu, şimdide lige mal olacak. Dikkat, dikkat, dikkat.

Takımın isteksizliğinden kısaca bahsedeceğim çünkü anlatılacak birşey yok. Takım demek ki Aykut Hoca'yı yeterince benimseyemedi ya da Aykut Hoca takımı yeterince benimseyemedi. Daum korkak bir futbol oynatsada, futbolcuları savaşıyordu ama geçen senenin bal yapmayan arısı olan ve futbolunu beğenmesemde mücadelesini en çok beğendiğim futbolcu olan Mehmet Topuz, bu sene yokları oynuyor. Bu aradaki soğukluğu gidermek lazım. Kim, ne yapar artık bilemem ama giderilmesi gerekiyor bu sorunun.

Gelelim hakemlere. Senelerdir Fenerbahçe taraftarı "Kötü oynuyorsak, hakem hataları olsa ne olur." mentalitesi ile kendine yakışanın bu olduğunu söyleyerek kendini kandırmaktadır. Bir takım ne kadar berbat olursa olsun, sonuçta ortaya koyulan bir emek var. Milyonlarca insan, milyonlarca euro harcıyor bu takıma ve kimisi en kötü gününde 40-50 gol yiyebilecekken, biz en kötü günümüzde en kaliteli takımları yenebilecek kapasitedeyiz çünkü buna göre yatırım yaptık. Taktik-teknik tartışılır ama olaya sadece bir futbol taraftarı olarak bakın lütfen. Misal, bugün hakem hatası olmasa, Real Madrid en kötü gününde bizim 2.-3. lig takımlarını yürüyerek yener ama hakem hatası ile 2.-3. lig takımlarının Real'i yendiğini düşünür müsünüz lütfen. Sizce normal bir durum mu bu? İşte bize yapılan hakem hatalarıda aynı durumu ortaya çıkarıyor. Kuddusi Müftüoğlu, Kayserispor'un sert oynamasına izin vermiştir ve bizde aynı sertlikle bu oyuna cevap verecekken bizi engelleyerek resmen takımımızı sindirmiştir. 4 haftadır Niang'ı tutmakla görevli olan defanslardan 1 tane bile kırmızı kart çıkmaması, bu Süper Lig'deki hakemlerin yeterliliğini açıkça gözler önüne sermektedir. Artık dilimizde tüy bitti şu adamların yerine işini daha iyi yapanları bulun diye ama yine söyleyeceğiz, yine fayda etmeyecek. O yüzden hepinizi Allah'a havale ediyorum.

Maçta Stoch, Niang, sonradan giren Dia ve Emre elinden geleni yapmaya çalıştı ama sistemsizlik onların başını yedi. Alex'in ilk yarıda, Dia'nın ikinci yarıda takıma ileri çıkın diye yalvarmaları açıkçası ne halde olduğumuzu gösteriyordu. Yobo fikir verecek kadar kötü ya da iyi bir oyun oynamadı çünkü maç ortadaydı. Takımımızda direnen Lugano, Okan ve hücumda diğer oyunculara nazaran daha aktif olan Caner dışında kötü denecek oyun bile oynayamadık.

Bir paragraf ise Okan'a ayırmazsam, ona çok büyük haksızlık ederim. Onun yarısı kadar istekli olsak, bugün galibiyeti konuşuyor olurduk heralde. Ters kademeleri ve hücumda yaptıklarını anlatmaya gerek bile yok. Bu maç biraz fazla kendine güvenerek, fazla driblinge girsede, 1-2 tanesi dışında hep başarılı oldu ve o 1-2 tane kaptırdığı topuda kaptırır kaptırmaz hemen aldı. Bir kaç pozisyonda müthiş sıyrılmasına ve tehlike oluşturacak olmasına rağmen hakemin gazabına uğrayan Okan, benim için bu maçtada yüksek bir not almıştır. Yalnız Okan'a bir tavsiyemiz olsun, lütfen yerini çok boş bırakma Okan. Zaman geçtikçe ve tecrüben arttıkça kusursuz bir futbolcu olacağına can-ı gönülden inanıyorum.



Uzun lafın kısası, yine olan taraftara oldu. Üzüldü, kahroldu. Umarım Fenerbahçe bu krizi bir an önce Aykut Kocaman ile atlatır. Yoksa gerçekten büyük devrimler çokta uzakta gözükmüyor.

11 Eylül 2010 Cumartesi

TURKEY 2010 - 12 Dev Adam

Onlar için yazılacak herşey çok az ve eksik kalacaktır. Kötü bir hazırlık döneminden sonra grubu namalup tamamlayarak Fransa'nın karşısına çıkan, orada ezici üstünlük sağlayan, sonrasında aynı tarifeyi Slovenya'ya uygulayan 12 Dev Adam. Sizlere sonsuz teşekkürler. Oynadığınız oyunla, gösterdiğiniz mücadeleyle, bizi temsil edişinizle, herşeyin en iyisini hakediyorsunuz. İnşallah önce yarı finalde Sırbistan'ı, sonrasında ise finalde ABD'yi yenerek o kupayı alırsınız ve bize o coşkuyu yaşatırsınız. İnanıyoruz size!

Not: Maçlarımızın çekişmeli geçmeyişinden şikayetçiyim. Hidayet ve Ersan'ı daha fazla seyretmek istiyor Türk halkı. :)

Antalyaspor, Trabzonspor ve Manisaspor maçları..

Antalyaspor karşısına yeni transferlerden sadece Stoch ile çıktık. Lugano'da Dünya Kupası'nda yaşadığı sakatlığı tamamen üzerinden atamasada yinede ilk 11'de başladı. Bu kadar rahat maç beklemiyordu kimse çünkü inanılmaz kötü bir durumdaydık o maça kadar. Forvetimiz yoktu, yeni transferler hala yetişmemişti vs. vs. Öyle bir başlangıç yaptı ki futbolcularımız, resmen mest olduk. 28 dakikada gelen 4 gol ve harika oyun ile iyi mesajlar verdi takımımız. Antalya'nın çok çok kötü gününde olması ve takımın kalitesizliğide buna etki etmişti ama bunun ötesinde, bizim maçı kazanma isteğimiz üst düzeydeydi. 2. devrede maçı rölantiye alıp, skoru korumuş ve maçı kazanmıştık. Bu maçta en önemli şey, Volkan-Mert değişikliydi. Volkan sakatlanmıştı ve Mert oynayacaktı 2. yarıda. Maç içinde yaptığı kritik 2-3 kurtarışla, kendini çok çok iyi şekilde ispatlamıştı genç kaleci ve herkesten tam not almıştı. Volkan'ın veliahtı ben olacağım diye haykırıyordu adeta. Bir diğer dikkat çekilmesi gereken nokta ise 79. dakikada oyuna giren Özer'den sonra oyunu daha ileride rölantiye alışımız ve Özer'in pas trafiğini artırmasıydı. Barcelona'nın en büyük özelliği, basit oynamasıydı. Bu basit oyun nasıl yapılırdı? Amacım küçümsemek değil ama sadece pası verip boşa kaçmaktan oluşan bir sistemdi. Futbolu basit oynamak belkide futbolun en zor öğesi ama bunu dünyada yapan takım sayısı çok ama çok az. Tabi ki o futbollarla eş değer değil ama buna benzer hareketlenmeleri Antalyaspor maçının son dakikalarında gördük ve bunda Özer baş kahramandı. Bu da taraftarımıza ve Aykut Hoca'mıza bir mesaj olsun.

Trabzonspor maçı çok zor geçecekti çünkü çok formdaydılar ve bizde bir o kadar kötüydük. Antalyaspor galibiyeti ne kadar moral versede bizim için yeterli değildi. Volkan'da sakattı zaten. Niang'ı izleme fırsatıda bulacaktık bu maçta. Dia'nın sakatlığı iyileşmemişti ve Trabzon'a götürülmedi. Maç kadrolarını okuduğumuzda herkes çok şaşırmıştı. Alex ve Stoch yoktu ama çift forvet çıkmıştık. Stoch'un olmaması ama çift forvet çıkmamız gibi çelişkiler vardı. Trabzon şansınında yardımıyla, hızlı başladığı maçta 2 gol buldu. Daha sonradan oyunu dengelemeye çalıştık ama bunu tam olarak yapamıyorduk. Lugano ile gelen golümüzün ardından Glowacki'nin bomboş pozisyonda attığı gol canımızı çok sıktı. Sonrasında Semih'in sakatlanmasıyla oyuna giren Stoch, resmen dirilişimize sebep oldu ilk yarı öne geçebilecek kadar pozisyon bulmamıza rağmen maçı 3-2 bitirdik ilk yarıyı. İkinci yarı ise mecburen çok açıklar verdik, Trabzon'da, bizde yüzde yüzlük çok goller kaçırdık ve maç bu sonuçla bitti. İlk 3 şutta 3 gol yiyen Mert'in yapacağı hiçbir şey yoktu ama 2. yarı gerçekten çok kritik kurtarışlara imza atmıştı genç kaleci. Çıkardığı penaltıda bu kritik kurtarışlardan birisiydi. Bu maçla ilgili eleştirilmesi gereken şey ise rakip serbest vuruş kullanırken ceza sahamız içerisindeki oyuncu paylaşımıydı. Mehmet Topuz'un kendi kalesine attığı golde ve Glowacki'nin attığı golde 3 kişi birden bomboş nasıl kaldı, bunu mantık kavrayamıyor. Antremanlarda belli ki yeteri kadar çalışılmamış, çünkü çalışılsa ard arda bu kadar adam boş kalmaz. Çalışılmamışsa bile, bu seviyeye gelmiş oyuncular nasıl o kadar oyuncuyu boş bırakır, bunu anlamak gerçekten güç. Bu konuyu Aykut Kocaman gündemine almıştır umarım ve müdahalesinide yapıyordur sürekli.

Seyircisiz oynama cezamısın son ayağı olan Manisaspor karşısına sakat sakat çıkan genç kaleci Mert, hiç kimsenin beklemediği 17'lik Okan ve kilolarından ötürü formsuz günler geçiren Santos'un yerine sahada olan Caner ile başladık. Bu maçı kaybetsek bile herkes Aykut Kocaman'ı taktir edecekti, çünkü söz verilen devrimin adımları somut olarak atılmaya başlanmıştı. Okan'ın ismi duyulmadan, sıkı bir takipçisi olan ben, resmen gözlerim ışıldayarak izliyordum maçı ve Okan beni utandırmıyordu da. Maçı izlediğim mekanda herkes kim bu, yeni transfer mi muhabbetlerine girerken, göğsüm kabarmıyor desem yalan söylemiş olurum heralde. Manisa'nın çok kuvvetli bir kadrosu yoktu. Bir kaç etkili oyuncusu ile etkili olmaya çalışsada, başarılı olamadılar. Puanımızı aldığımız bir maç olarak görmekte fayda var. Maçın, bizim açımızdan kritik noktalarına değinirsek, ilk olarak Okan'a bakmalıyız. İlk golün kahramanı olan, 3. golde Niang'a çok güzel bir orta açan, sürati ve kritik bazı müdahalelerle ters kademeye giren Okan, maçın kahramanı oldu. Güvenleri boşa çıkarmadığı gibi, yedeği alınsa bile alternatifi olamayacak dediğimiz Gökhan'ın bile belki gözünü korkutmuştur 1-2 sene sonrası için. Bir diğer nokta ise Niang'ın performansıydı. Eleştiriler başlamıştı gol atamamasıyla ilgili olarak ama yeteri kadar beslenmiyordu Niang. Geçen senelerde forvetlerimize çok güzel pozisyonlar hazırlanırken, bu sene Niang bunlardan biraz mahrumdu ama buna rağmen yakaladığı fırsatları çok güzel değerlendirerek, 2 şık gol attı ve derin bir nefes aldırdı bize. Son noktamız ise yine genç kaleci Mert Günok. Bu maçta yine kritik işler yaptı ama bundan daha önemli şeyler var. Bu maça sakat sakat çıktı. Karın kaslarında yırtık olmasına rağmen fedakarlık yaptı ve yine iyi işler yaptı.


Maç yorumlarımızdan sonra söylenecek en önemli şey, umarım Aykut Kocaman devrimi devam eder ve gençlerimizinde yolu açık olsun.

Umarım bu başlangıcın sonu güzel biter.

Yeni transferler.. Gelenler-Gidenler..

Senelerdir orta sahası çok sağlam olan Fenerbahçe'nin forveti yoktu. Sonunda orta sahasında da kırılmalar yaşanıyor, gerçek kanat oyuncuları arıyor hale gelmiştik. Çünkü devşirme kanat oyuncularıyla artık takım oyuncuları kendi görevleri dışında görev üstlenmeye çalışıyor ve sistem oyunu oynayamıyorduk. Haliyle bu transfer döneminde forvet ve kanat oyuncularına yöneldik. Savunmada olan aksaklıklar ilk zamanlarda göze batmıyordu çünkü bitirici oyuncu eksikliği anlamında takımımız resmen açtı ve gereken nokta transferlerin hepsi yapıldı diyebiliriz.

Gelenler

Stoch: Galatasaray'ın elinden aldığımız yazıldı, çizildi ama kulüpten söylenene göre biz Stoch ile Twente maçlarından beridir ilgileniyorduk. Tabi basında Galatasaray adı çıkınca, haliyle bu transfer bizim için bir eğlence haline dönüştü. Biliniyor ki, sağ tarafa Krasic'i istiyorduk. Bense maliyetinden ötürü bir türlü ısınamamıştım ona ve zaten Juventus'ta işi bozmuştu. Bu yüzden Stoch'un alınmasını istiyordum. İsteğiminde gerçek olduğundan ötürü mutluyum açıkçası. Ne kadar taraftar olsakta, isimlere baksakta, fiyat/performans bakımından mükemmel bir oyuncu aldık. Hem genç, hem ihtiyacımız olan bir oyuncuydu. Ayrıca bugüne kadar izlediğimiz maçlarda taraftarlara karşı tutumu ile taraftar ile iç içe olan bir futbolcu izlenimi verdi. Burdan bir hoşgeldin diyoruz Mino*'ya.

Dia: Çok yazıldı, çok çizildi. Birçok kişi inanmak istemedi. Çünkü Dzsudzsak, Krasic, Hazard gibi rüya isimlerden sonra kimsenin izlemediği bir ismin gelmesi gerçekten hayal kırıklığıydı. Biraz araştırıldığında ve eski maçları izlendiğinde, takımındaki en etkili oyuncu bilgilerini ediniyordu herkes ama bir türlü içe sinmiyordu Dia. İlk gözlemlerime göre Deivid'in teknik açısından çok altında olsada, güç ve hız yönünden ondan çok iyi olması, iyi izlenimler uyandırdı bizde. Senelerdir aradığımız hızlı kanat tanımlarına uyan futbolcuları kadromuza dahil ediyorduk. Bunların ortak noktası ise bitiricilik konusuna daha yatkın olmalarıydı. Bu özellik hücum anlamında çok daha etkili olmamızı hedeflememize neden olacaktı. Dia, içerideki Young Boys maçında 81 dakika forma giydi. Sürati ve inatçılığı ile iyi bir izlenim bıraktı ama bu yeterli değildi. Sonrasında gelen sakatlığı ile tam izlenemedi. Burayı bir basamak olarak kullanacağını, açıklamaları ve yaptıklarından anlayabiliyoruz. Yani kulübe maddi anlamda katkı sağlaması beklenen en önemli oyuncu olacak Dia. Kendisine hoşgeldin diyoruz.

Caner: Vederson'un kalmasını istiyordum. Ankaraspor'da iken neredeyse orta sahaya yakın yerlerden şutlar çeker, ortaları ile çok tehlikeli pozisyonlar oluşturur, müthiş oyunlar sergilerdi. Bize gelince bunlardan eser kalmadı ama sol bek sıkıntısının çekildi ülkemizde fazlada maceraya girmek gerekmezdi. Volkan Yaman bir balon gibi şişirilmişti, sonrasında Galatasaray'dan gönderilmişti. Aynı şeyler bu sene Çağlar için yapıldı ve Galatasaray aldı onu. CSKA'nın kadrosunda düşünmediği Caner ise sürpriz bir anda gündemimize düştü ve alındı. Hazırlık kampında, sol bekte gayet etkili oyun sergileyerek, sönmüş bir takımın parlayan yıldızıydı adeta. Yaşı dolayısıylada, güzel bir transfer oldu gibi duruyor şu anda kağıt üzerinde. Maliyetide gayet uygun. Bu yüzden Caner transferine sevineceklerin sayısıda ileride git gide artabilir. Fenerbahçeli Caner'e de hoşgeldin diyoruz.

İlhan Eker: Gençlerbirliği'nde Tomas Doll'un, bu oyuncu kadroya giremez diye onun serbest bırakılmasına izin vermişti. Biz ise gittik onu yedek kadromuza takviye olarak aldık. Taraftarlarca çok iyi bilinen bir oyuncu değildi ne kadar takımında kaptan olsada. Topu iyi kullanan bir stoper söylemlerine karşın, izlediğimiz her maçta vasata bile ulaşamadı. İnanılmaz derecede basit çalım yiyen bir stoperdi. Açıkçası Süper Lig'de böyle oyuncular, Gençlerbirliği gibi takımların as defansı olursa bu zamana kadar ve bu oyuncular kaptan bile olabiliyorsa, Süper Lig'in alacağı çok yol var demektir. Yinede hoşgeldin diyoruz İlhan'a ve kendini bu yaştan sonrada olsa geliştirmesini bekliyoruz.

Mamadou Niang: Forvette birçok oyuncunun adı geçti. Forlan, Nilmar, Gyan vs. Bazılarına inanılmaz derecede karşı çıkıldı, bazıları çok ama çok istendi. Çok para tartışması döndü ortada ama Gyan'ın alındı-alınmadı diye çok sıkı tartışıldığı bir anda Niang haberleri düştü basına ve sonunda Niang ile anlaşıldı. Marsilya'nın gol kralını getirmiştik Türkiye'ye ve seneler sonra bir forvet oyuncusunun ziyafetini izleyecektik. Güçlü, çalım atabilen, süratli ve bitiricilik yönünden usta bir forvetimiz vardı artık. Pierre van Hooijdonk'ta olduğu gibi biraz geç yaşında tanışmıştık golcümüzle ama 3-4 sene tadını çıkarmaya bakacağız en azından. Top 6 pasa geldiğinde bile heyecanlanmaz halde olan bu taraftar, artık top ceza sahası etrafında top takımın forvetindeyken heyecanlanacak duruma geldi. Bunun tarifi nasıl anlatabilir ki? Hoşgeldin yeni takımına Niang.

Yobo: Forvet ve kanat transferlerinden sonra ön libero ve stoper açığı iyiden iyiye göze batmaya başlamıştı. Birçok isim akıllardan geçerken, sürpriz denebilecek bir isim ile anlaşıldı. Kiralık olarak Everton'ın başarılı defans oyuncusu Yobo getirildi. Fiziği ve hızı ile kağıt üzerinde tam olarak ihtiyacımızı görecek bir oyuncu olsada, geçen sene sakatlıktan ve diğer oyuncuların formundan ötürü Yobo'yu kesişinden, bir de formamız altında izlemenin faydası olacaktır. Ayrıca Yobo'nun gelişinden sonra 3'e yükselen siyahi oyuncu sayımızda, takımımızın güç, hız ve mücadele yönünden ne kadar güçlendiğinin bir başka göstergesi oluyor. Hoşgeldin Yobo.



Serkan Kırıntılı: Kaleci Mert iyi bir hazırlık dönemi geçirerek Volkan Babacan'dan formayı kapmıştı ama yeterli tecrübesi olmadığından ötürü bir anda Aykut Hoca ona yüklenmek istemedi. Güveniyordu ama yüklenmemesi, kritik anlarda, kritik hatalara sebep mahal vermek istememesinden dolayıydı ve kulübünden ayrılan Serkan, bedelsiz olarak takımımıza katıldı. Kişisel tercih olarak Mert'in üzerine titrenmesi konusunda biraz daha hassas olsamda, Serkan transferi, yedek bir kaleci transferi olarak iyi transferdir. Umarım başarılı maçlar çıkararak bize katkıda bulunur. Camiamıza hoşgeldin.

Gidenler

Ali Bilgin: Teknik olarak bana göre çok iyi olsada, fizik olarak amatör kümede bile oynayabilecek bir oyuncu değildi. Volkan Yaman ile birlikte sezonun flaş transferleri olarak büyük kulüplere geldiler ama kendilerini geliştirmediler. Sonuçta Kayseri macerası başlamış oldu.

Vederson: Ayrıldıktan sonra yapılacak hamlemizi çok merakla bekledim. Caner gibi genç bir ismin alınması, Vederson'un gidişine zerre kadar üzülmememize sebep oldu. Ankaraspor'da iken çok etkili olan, Şampiyonlar Ligi Çeyrek Finali'nde ve o yola kadar sırıtmadan oynayan ama son dönemlerde iyice taraftarı çileden çıkaran Vederson artık Bursa'da. Sorunsuz ve Türk statüsündeydi ama bu formanın ağırlığını kaldıramayanlardan.

Deniz Barış: Mücadelesine en çok güvendiğim isimdi. Çok çok sınırlı kapasitesi vardı ama şu takımda oynamadığı yer kalmadı ve o kadar tepkiye rağmen çıtını çıkarmadan çalıştı. Ayrıldığında bile Antalyaspor maçından sonra Fenerbahçe için, takımım diye bahsetti, iyi şeyler söyledi. Şampiyonlar Ligi'ndeki başarılı sezonun başında inanılmaz iyi bir performansı vardı ön liberoda. Sonrasında gelen sakatlık, eşinin ölümü vs. çok etkiledi. Giden birçok kişi yaptıklarından ötürü karakteriyle bu formayı haketmemişti ama Deniz ne kadar yetenek konusunda bu takımda yer bulmaması gereken bir futbolcu olsada, karakterinden ötürü, o formanın ağırlığını kaldırabilişinden ötürü, ona sonsuz teşekkürler.

Deivid: 2 şekilde bakıyorum Deivid'e. Futbol seyircisi olarak baktığımda, bizde bulunduğu 4 senenin sadece 1 senesinde doğru düzgün top oynayabilen ve gitmesi Fenerbahçe için çok faydalı bir olay olan Deivid var karşımda. Sözleşme uzatılması bile yanlıştı. Bir Fenerbahçe taraftarı olarak bakınca, Deivid'in gitmesini ne kadar istesemde, içi burkuk olan bir izleyici olarak kalıyorum. 100. yılımızda takımımızın resmi maçlarda attığı 100. gol, Trabzon'a attığı şampiyonluk golü, Şampiyonlar Ligi'nde gösterdiği performans vs. Bunların hiçbiri tarih boyunca unutulmayacak. O yengeç dansları hep hatırlanacak. Her güzel şeyin bir sonu vardır. Güle güle Deivid de Souza.

Önder: Alındığında stoperdi ama biz sağ beke kilitledik Önder'i. İlk zamanlarında gayet iyiydi ve ona güvenebileceğimiz bir oyuncuydu ama gittikçe düşüş gösterdi. Yedek kaldığında çalışıp o formayı kapma fırsatını çok kez yakaladı ama düştü, düştü, düştü. Yolu Kayseri'ye gitti şimdide.

Volkan Babacan(Kiralık): Kendisini küçük yaşlarından itibaren takip ederim. Milli Takım'ın alt seviyelerinin neredeyse tamamında forma giydi. İyide performans gösterdi çok kez ama bu formanın ağırlığını, şöhreti kaldıramadı. Dönmesini istemiyorum çünkü Fenerbahçe'nin yenilgisinden sonra koluna 3-5 kız takıp kahkahalarla evine giden bir oyuncu istemiyorum. Zaten performans olarakta kendi yeteneklerini kullanamayarak geliştiremedi ve geriye gitti sürekli. Bu saatten sonrada pek faydalı olacak gibi gözükmüyor.


Nitekim, hareketli ama verimli bir transfer sezonu geçirdik. Güiza, Bilica, Selçuk gibi istenmeyen oyuncular takımımızda kalsada Aykut Kocaman devriminin ilk adımları başarılı bir şekilde gerçekleşti. Darısı diğer transfer dönemlerinin başına.


*Stoch'un lakabı.

Lig öncesi Avrupa defterinin kapanışı

Futbol anlamında berbat bir şekilde, yapılan devrimin farkında olan kişiler tarafından ise talihsizce elendi Avrupa'dan Fenerbahçe. Young Boys ve PAOK'un ne kadar tehlikeli yanları olsada, Avrupa sezonlarına bol gollü maçlarla başlasalarda, Fenerbahçe gibi bir takım bu iki rakibide eleyebilmeliydi ama olmadı. Şimdi bunun detaylarına inelim.

Young Boys maçının deplasmandaki yarısına bakıyorum. Sahada Fenerbahçe diye bir takım yoktu bile. Adeta bizim Trabzon maçının kopyası oluyor ve zar zor beraberlik alarak kurtuluyoruz. Burada ise düşük skorlu beraberlikler bile yeter, rahat geçeriz dediğimiz turu, Gökhan Ünal'ın bir pozisyonda ofsayt diye topa gitmemesinden sonra gelen pozisyonda yediğimiz golle rakibimize hediye ediyoruz. Bu arada yeni transferlerden Stoch, her iki maçtada oynuyor ve 2. maçta kırmızı kart görüyor. İlhan Eker pekte güvenilir bir oyun oynayamazken, Dia ise sadece 2. maçta, takıma tam adapte olamadan, 81 dakika forma şansı bulabiliyor. Maçta etkili olmaya çalışmasına rağmen onun üzerinden oynamayı bile denemiyoruz ve hücum anlamında etkisiz kalarak tur maceramızı bitiriyoruz.

PAOK maçları aslında bizim için hem taraftarlık anlamında, hem siyasi anlamda önemliydi. Bu turu en çok o yüzden geçmek istiyorduk. Deplasmandaki maçta defansta Lugano'nun yerine İlhan, sol açıkta ise Caner oynuyordu cezalı Stoch'un yerine. Yine etkisiz geçen bir ilk yarı izliyoruz. Ardından Niang'ın girişi ile biraz hareketlensekte, kaçırdığımız gollerden sonra maçı kaybedip buraya dönüyoruz. Niang'ın takıma katılışının üzerinden 1 hafta geçmediğinide hatırlatmak gerek. Bu konuya yazının devamında değineceğim çünkü. 2. maça ise neredeyse ideal diyebileceğimiz bir kadro ile çıkıyoruz ama atamadığımız talihsiz pozisyonlar ve basit hatalar yüzünden eleniyoruz ama sahada yine çok çok iyi bir oyun göremiyoruz.

Şimdi bu turun geçilememesinin bir takım sorumluları var. Başta transferi geciktirenler, sonrasında oyuncuların isteksizliği ve en sonuncu ise teknik konuda henüz takıma tam uyum sağlayamayan teknik direktörümüz.

Eğer transferlerimiz geciktirilmemiş olmasaydı ve en azından kampa katılmış olsalardı, belkide bu günleri yaşamazdık çünkü takıma uyum diye birşey göremedik. Takıma uyumu bırakın, tur maçlarına bile yetişmedi neredeyse yeni transferler. Bu turların bırakılmasındaki en büyük suçlular, bu transferleri geciktirenlerdir bu yüzden. Futbolcuların isteksizliğini fazla konuşmaya bile gerek yok. Zico döneminde, lig maçlarında başlayan bu sorun, Aragones döneminde tavan yaptı. Daum ile bu sorunu aşmaya çalışsakta tam olarak beceremedik ve Aykut Hoca döneminde yine önemli bir mesele haline geldi. Haliyle değişim gerektiğinin ve Aykut Hoca'nın bu konu üzerinde durduğunuda söyleyelim. Son suçlu ise en masumları. Aykut Hoca takımı tanıyan birisi olarak takımı biraz daha derli toplu oynatabilirdi. Daum olsaydı, bu turlar zorlanılsada geçilebilir diye geçiriyor insan içinden ama ileriki yazılarda anlatılacak Aykut Kocaman devriminin gelişini bu gelecek turlar dahada geciktirebilir, belkide bir kaç defa değil, çok defa daha travmalar yaşayabilirdik. Bu yüzden biz devrimi Avrupa'ya tercih etmiş olduk. Kaldı ki, sabrederiz diye gösteriş yapan asıl taraftarlar şimdi ortaya çıkacak ve kendini gösterecek ne kadar sözünün arkasında durduğunu.

2 Eylül 2010 Perşembe

Sezon Öncesi Fenerbahçe Analizi

Denizli travmasından sonra daha kötüsü olabilir mi acaba diyorduk ama birçok hayalin bittiği ve dış etkenlerden ötürü daha kötü bir travma yaşadık. Bu travma sonrası kimse kendine bile gelemedi. 2006'dan sonra 2007'de Zico ile başlayan ve yükselen bir başarı çıtası vardı ama bu yaz döneminin başlarında buna kimse ihtimal bile vermiyordu. Her sezona transfer istekleriyle başlayan bu camia, sadece ve sadece Daum'un gitmesini ve yönetimin istifa etmesini istiyordu.

Zaman ilerledi ve bir şekilde Aykut Hoca takımın başına getirildi. Kimine göre o bizim Guardiola'mızdı, kimine göre tecrübesizdi. Yalnız şu kesindir ki, Aykut Kocaman bu takımın başına erken gelmişti çünkü yönetimin baskısı üzerine gelmişti. Tabi bunlar tamamen kesin diyebileceğimiz bilgiler olmadığı için yorum yapmak zor ama Aykut Kocaman'ın işi bir kat daha zordu. Bana göre Aykut Hoca için gerçekten erkendi. İlerleyen kısımlarda Aykut Hoca'nın sportif direktörlük ve teknik direktörlük alanında artı ve eksilerini tartışmaya sunduğumda bunu daha iyi açıklamış olacağım. Yanlış anlaşılmaması gereken bir şey daha var ki, bu düşünce Aykut Hoca'ya destek verilmeyeceği anlamına gelmiyor. Yeri gelmişken bunu söylemekte çok fayda da var.

Transferler her sezon olduğu gibi gecikti ama Zico dönemindeki gibi geçte olsa, kötü transferler yapılmadı. O zamanlar Gökhan Gönül, Lugano, Edu, çeyrek finalin mimalarından Deivid gibi isimleri katmıştık kadromuza. Şimdi de Stoch, Dia, Niang ve son dakikada gelen Yobo ile güçlendik. Bu bize pahalıya mal oldu. Bunda Aykut Hoca'nın da etkisi var tabi ama asıl etken bu gecikişti. Sonuçta takım sürekli olarak geçen seneki kadroyla sahaya çıkmak zorunda kaldı. Şimdi bu pahalıya mal oluşun detaylarına inelim.

Hazırlık döneminde takım hiç ama hiç ışık vermedi. Bekir, Cristian çalışkanlığıyla ön plana çıktı, Caner ise adeta ben iyi bir transferim diye haykırdı ama takımın geriye kalanında hiç ışık yoktu. Ne yaptığını bilmez bir halde sahadaydı. Sadece ama sadece Genk maçının son 15-20 dakikasında bir kıpırdanma oldu. Bunda ne gibi bir anormallik varda söylüyorsun diyen çıkacaktır. Oyuna giren isimleri sayayım: Okan Alkan, Gökay İravul, Berk Elitez, Colin Kazım. Evet, takım gerçekten pozitif yönde ivme kazanmıştı. Hazırlık kampındaki rakiplerimiz geçen senelere göre güçlü olsa bile gösterilmeye çalışılan mücadelede eksiklikler vardı. Bu ilerleyen dönemlerde çok daha belirgin şekilde açığa çıkacaktı ve yeni bir tartışmaya yol açacaktı.

1 Eylül 2010 Çarşamba

Bloga Giriş

Bugüne kadar birçok forumda, uzun uzun birçok yorumlar yaptım. Bunları birçok zaman blogta derlemeyi hep istemiştim ama nasip olmamıştı. Şimdi burası tüm yorumlarımı depolayabileceğim ve bir bütün halinde yazdıklarım ile olanlar arasındaki farkı daha iyi görebileceğim bir yer olacak. Vakit ayıracak herkese şimdiden teşekkür ederim.